1) Kendinize bakım verin
Bakım vermekten bahsedildiğinde aklımıza çoğunlukla başkalarına verilen bakım gelir. Halbuki kişinin başkasına yeterince iyi bir bakım verebilmesinin yolu kendine bakım verebilmesinden geçer. “Oksijen maskesini önce kendinize sonra çocuğunuza takın” anonsunda olduğu gibi önce kendinize bakım verin. Son yıllarda giderek popüler olan “self-care” kavramı bencillik yapmak ya da kendini şımartmak demek değildir, kendine bakım verme (öz-bakım) ya da kendine bakma olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz bu kavram hem fiziksel hem ruhsal sağlığı oluşturmak ve sürdürmek, hastalıkları önlemek ve oluşan hastalıklarla başa çıkmak için yapılan eylemler bütünü olarak ele alınabilir. Bu yazıda okuyacağınız hemen her şeyi hatta yazıyı okumanın kendisini dahi “self-care” olarak düşünebilirsiniz.
2) Sınırlarınızı belirleyin
“Hayır de” önerisini çok sık duyuyorsunuz değil mi? Neden hayır diyebilmelisiniz? İnsanlar, kendisinden beklenileni karşılama, karşı taraftan beklediklerini alabilme, iş ve aile içindeki çeşitli rolleri devam ettirme zorunluluğu, bir yerlerde bir şeyleri kaçırma korkusu gibi çeşitli nedenlerle hayır demekte zorlanırlar. Hayır demekte zorlanan kişiler, özellikle sosyal ilişkilerde, karşısındaki kişinin kırılacağı, ayıp edeceği ve ilişkisinin bozulacağı düşünceleri ile hayır demekten geri dururlar. Sınırlarınız, neye hayır diyeceğiniz, karşınızdaki kişiden ziyade sizinle ilgilidir. Elbette ilişkinin niteliği ve bağlam önemlidir fakat yine de bu ilişki ve bağlam içinde nihai karar sizinle ilgilidir. Karşınızdaki ile ilgili olan kısım ise bu sınırlara nasıl tepki vereceğidir. Bu tepki ise sizden bağımsız olarak o kişi ile ilgilidir. Kişisel sınırlarınızı belirtme konusundaki açıklığınız sizi ilişkilerinizin içinde uzun vadede daha rahat hissettirir. Böylelikle içinde özgür hissettiğiniz kendi sınırlarınız, insanlarla çok daha iyi iletişim kurmanıza ve iyi ilişkiler geliştirmenize olanak sağlayacaktır.
3) Esnek olun
Ruhsal dayanıklılık esneklik ile ilişkilidir. İnsan zihni geçmiş tecrübeler, deneyimler ve gözlemler ile öğrenir ve güncel olayları bu bilgiler ışığında yorumlar. Zihnin koyduğu kurallar ve olaylar karşısında oluşturduğu otomatik düşünceler kişiyi zaman zaman esneklikten uzak katı tutumlara ve davranışlara itebilir. Katılık sanılanın aksine güçlü olmayı değil ruhsal yapıda çabuk kırılmayı getirir. İnsanın kendi zihnine mesafelenebilmesi, iç dünyasını dışarıdan bir gözle izleyebilmesi, oluşan düşünceleri ve ortaya çıkan duyguları yargısız bir şekilde fark edip mücadele etmek yerine onlara yer açabilmesi ve an ile temas edip kendi değerleri doğrultusunda davranışları sürdürebilmesi kişiye psikolojik esneklik sağlayacaktır. Böylelikle kendini tekrar eden işlevsiz davranış kalıplarının yerine koyabileceğiniz kendi ilkelerinizle uyumlu davranışları keşfedebilirsiniz.
4) Hedefler belirleyin fakat sonuca değil sürece odaklanın
Yaşamın içinde hedeflerin olması önemlidir. Hedefler, kişiyi gideceği yolda aktif tutacaktır fakat her zaman hedeflere ulaşmak kişinin elinde olmayabilir. Hedefe giden yolda çıkabilecek doğal ve aşılamayacak engeller olabilir ya da tam aksine kişi hızla ve kolaylıkla hedefe ulaşabilir ve hedefe varma hayalinin sundukları ile hedefe vardığındaki elde ettikleri aynı olmayabilir. Hedefleriniz değerlerinize hizmet eder nitelikte olursa, hedefe giden yolda olmanın kendisi, hedefin büyük ya da küçük olmasından ve hedefe varmanızdan bağımsız olarak hayatınızı anlamlı kılacaktır. Nedir bu değerler? Nasıl anlarım kendi değerlerimi diyorsanız şu sorulara cevap verebilirsiniz. Hayatınızda önem verdiğiniz, sizin için değerli hangi alanlar bulunmaktadır? Kişisel gelişiminiz, arkadaşlıklarınız, aileniz, sağlığınız, mesleki gelişiminiz, inancınız, ideolojiniz, hobileriniz.. Bu ve benzeri alanlarda kendinizi nasıl tanımlarsınız? Bu alanlar için neleri yapan ya da nasıl davranan bir insan olmayı istersiniz? Hedeflerinizi bu kılavuza göre belirlediğinizde yolda bulunmanın kendisi ve yolda attığınız her adım sizin için değerli olacaktır. Bir insana milyonlar vererek de karşıdan karşıya geçirerek de yardım edebilirsiniz.
5) Ana dönebilmeyi, olabildiğince anda kalmayı deneyin
İnsan zihni hep bir telaş içinde geleceği düşünmeye geçmişi de didiklemeye meyillidir. Geçmişe gidip yaşantılardan ders çıkarmak, bu bilgileri gelecekte kullanacak olmak kişiye geçmiş yaşantıları boşuna yaşamadığını, o yaşantıların anlamlı olduğunu kanıtlar. Bu katkı kişinin geçmişe dönüp, geleceğe giderken ana dönebilme becerisi gösterdiğinde gerçekleşir. Sürekli geçmişte yaşadığımızda daha depresif, sürekli gelecekle meşgul olduğumuzda ise kaygılı hissederiz. Zihninizin sizi meşgul etme çabasını fark edip an ile temas edip ana dönebilmeniz ve olabildiğince anda kalmanız daha öncesinde bahsedilen değerler doğrultusunda davranışları sergileyebilmenize olanak sağlar. Tümüyle anda kalmak pek mümkün değildir. Her seferinde zihniniz sizi kendi girdabına çekmeye çalışacaktır. Bu çabayı fark edin, kendinizi nazikçe ana davet edin, zaman zaman bunu yapamayacak olmanıza da açık olun. Mükemmel iyinin düşmanıdır der Voltaire, olabildiğince anda kalmayı deneyin. Bugün yaşanmadığında bugün de gelecekte “geçmiş” olacaktır.
6) Mutluluk tuzağına düşmeyin, tüm duygulara açık olun
Kişisel gelişim kitaplarının ve psikolojiye yönelik yazıların çoğunda mutlu olmanın sırları ya da mutlu olmanın 5 yolu, 8 yolu gibi öneriler bulunuyor. Mutlak mutluluğu her saniye aramanın kendisi mutsuzluğun ana sebebi olabilir. Hayatın içindeki tüm duygular insan hayatı için vazgeçilemez ve oldukça kıymetlidir. Her bir duygu o kişi ile ilgili büyük bir hazine niteliğinde bilgiler içerir. Bir kişinin başına bir şey geldiğinde, bir ilişkinizi kaybettiğinizde çok mu üzülüyorsunuz? O kişiye ve o ilişkiye önem verdiğinizle ilgili değerli bilgileri size sunar. Belki de yakın ilişkilerin sizin için ne kadar önemli olduğunu vurguluyordur. Dönüp bir bakın, sizi hangi durumlar kaygılandırır? Ne öfkelendirir? Baktığınızda, yolunuzu tanımanızda gerçekten de birer pusula değil mi duygularınız? İçerdiği bilgilerin yanında, tüm duygular ancak tezatları ile var olabilirler. Üzüntü olmadan mutluluktan bahsedebilir miyiz? Üzüntüyü tanımayan kişi mutluluğu fark edebilir mi? Hayat, gökkuşağı gibi tüm renkleri ile birlikte daha güzel ve anlamlı değil mi? Yaşamda tüm duygulara yer açmalıyız. Yer açmak demek, ağırlayıp baş tacı yapıp o duygu etkisi altında duygunun esiri olarak duygunun yönlendirdiği davranışları yapmak demek değildir. Yer açmak demek, duyguyu fark edip sadece gelip geçmesine izin vermek demektir, varlığını tanımak ve duyguyla mücadele edip ondan kurtulmaya çalışmamak, duyguların gelip geçici olduğu bilgisiyle sadece geliş ve gidişlerine tanıklık etmek demektir.
Dalgaları durduramazsınız ama sörf yapmayı öğrenebilirsiniz der Jon Kabat-Zinn. Duygular da dalgalar gibidir, gelir ve giderler. Size olan etkisini ise sizin ona nasıl tepki verdiğiniz belirler.